KOYUN-KEÇİ  YAYLIM ALANLARI  NEDİR? NERELERDİR

ORMAN VE ORMAN HAŞARATI ORMANCILAR

Küresel bir kuraklığa doğru süratle gittiğimiz bilinen bir gerçektir. Memleketimizin iklimi ve su kaynakları incelendiğinde, küresel ısınma nedeniyle bölgelere göre iklimin değiştiği ve su kaynaklarımızda hissedilir azalmalar olduğu görülmektedir.  

Plansız ve sadece şahsi kısa vadeli menfaatlerimizi düşünerek hareket etmemiz sonucu, su rezevlerimiz hızla tükenmektedir.

Her damla suyu düşünerek kullanmamız gerekirken, deniz kenarındaki yerleşim alanlarında yüzme havuzları tesis edilmesi ise su israfının dışında havuz sularında kullanılan dezenfektanların, tabii su kaynaklarının ve çevrenin kirletilmesine önemli ölçüde zarar verdiği bilinmektedir.

Göllerimizin bir kısmı kurumuştur ve bir kısmı da hızla kurumaktadır.

Batı Avrupa ülkeleri yer altı sularını kullanmamaktadır.Yer altı sularını olası bir nükleer savaşta, yer üstü suları kullanılamayacağı için rezerv olarak muhafaza etmektedirler.

Hayvan üretimini meralarda ve dolayısıyla tabii olarak yapmaktadırlar. Bunun neticesi olarak neredeyse tamamen sağlıklı ve tabii hayvani gıdalar üretmektedirler.

Memleketimizde ise tam tersi bir uygulama yapılarak derin kuyulardan çekilen, göllerden tedarik edilen sularla yem bitkileri üretimi yapılmaktadır. Bu yemlerle meraya, otlaklara çıkmaksızın kapalı mekanda hayvan beslenmektedir. Kapalı ortamda beslenen hayvanların hareket kabiliyetleri, yem seçme imkânları olmadığı için; hayvanların karaciğerleri yağlanmaktadır. Karaciğer yağlanmasının sonucunda mesela süt ineklerinden 10 buzağı alınabilecekken 3 buzağı alınabilmektedir. Üçüncü buzağıdan sonra inek, yaklaşık olarak optimum istifade ömrünün üçte biri kadar yaşayabilmektedir.. Bu muazzam ölçekte ekonomik bir kayıptır.

Konya Ovasında yem bitkileri üretimi için derin kuyulardan sular çekilmektedir. Yer altı sularının bu şekilde kullanılmalarının neticesinde bölgede obruklar oluşmaktadır. Bu şekilde üretilen yem bitkileriyle kapalı ortamlarda  yetiştirilen hayvanlar ile hayvanlardan elde edilen  ürünler ise sağlıksızdır.

Bütün bu süreç bu şekilde devam ederken, son yıllarda moda haline gelen ‘’İyi Tarım’’ uygulamaları ise son derece küçük ölçeklidir. Bu tabir esasında, ‘’Kötü Tarım’’ yapıldığının ikrarından başka bir şey değildir.

Memleketimizdeki tüm müesseselerin, yukarıda  kısaca serdetmeye çalıştığımız görüşlerimizi değerlendirip ellerindeki imkânlarla içinde bulunduğumuz durumdan çıkabilmemiz için iş birliği yapması gerektiğine inanmaktayız.

Hazret-i Allah kainatı yaratırken her şeyi yerli yerinde yaratmıştır. Dünyamızda mükemmel nebatat-hayvanat dengesi mevcuttur. Ancak insanoğlu bunu anlayıp değerlendireceğine kendi vehminde canlandırdığı yanlışları doğru olarak tahayyül ve telakki ederek nizamı hızla bozmuştur ve bozmaya cüret etmektedir ki bu onun ve nesillerinin felaketini hazırlayacak önemli bir unsurdur.

Avcılık dinimizde üç durum için mübah sayılmıştır. Bunlardan birincisi kendisinin ve ailesinin maişetini temin etmek (ki av için sarf edilecek meblağ avlanacak meblağdan az olsun ve av için sarf edilecek meblağ ile gerekli  et ihtiyaçı karşılanamasın); ikincisi Fisebilillah Allah düşmanlarına karşı yapılacak harb için talim etmek; üçüncüsü ise vahşi hayvanatın beşere vereceği zararları engellemek maksadıyla yapılabilir. Bütün bunlar dışında yapılacak av ve avcılık faaliyetleri ise tamamen haramdır, sadistliktir.

‘’Yerdekilere merhamet ediniz ki göktekiler sizlere merhamet etsin’’ hadis-i şerifi bizi avdan-avcılıktan ve/veya para için hayvan öldürmeye müsaade etmekten men eder(ki bir mümin asla buna cevaz veremez).

Hazret-i Mevlana, ‘Karıncadan file kadar tüm mahlukat Allah ailesinin fertleridir!’’ buyurmaktadır.

Orman ve hayvan biribirleriyle son derece uyumlu ikilidir. Ormanlara zarar veren hayvan değildir. Ormanlara zarar veren, yukarıda bahsedilen dengeyi anlamayan bencil beşerin hasta zihniyetidir.

Anadolu coğrafyası çok ama çok eski medeniyetlerin hüküm sürdüğü bir alandır. Bölgede ormanların büyük hasarlar görmesinin ana sebebi geçmişte neredeyse tek inşaaat malzemesinin ağaç olması ve yanısıra ısınma için ağaç kullanılmasıdır.

Memleketimiz ormanlarında nüfusumuzun tamamına yakınını besleyecek şekilde, ormana zarar vermeden ve hatta ormana fayda verecek tarzda tesis edilecek hayvan besleme alanlarında ‘’Orman Teşkilatı’nın organizasyonunda her türlü hayvanı, belirli bir süreç içerisinde yetiştirebilmemiz mümkündür. Gene aynı alanlarda, patates ve soğanın da yetiştirilmesi imkân dahilindedir.

Bu kitapçık bunları izah için kaleme alınmıştır. Şimdiye kadar düşündüklerinizin ve doğru olarak bildiklerinizin  bir kenera bırakılarak konunun farklı bir açıdan değerlendirilmesi istirhamı ile saygılarımızla görüşlerinize sunulur.

 

MÜLÂHÂZAT

1-Dünyada nebatat-hayvanat veya zamane deyimi ile flora-fauna dengesi vardır.

2-Bölgedeki nebatat orada tesadüfen yeşermemiştir. Bölgedeki hayvanat tesadüfen orada bulunmamaktadır.

3-Bu dengeyi bencil menfaatlerle bozmak, kimsenin haddi ve hakkı değildir. Ancak insanlık ailesinin menfaatleri gereğince ve mahlukata zarar vermemek şartı ile  lûzumlu düzenlemeler yapılabilir.

4-Hiçbir hayvan orman düşmanı değildir. Eğer bir hayvan ormana zarar veriyorsa onu sevk ve idare eden beşerin bencilliği söz konusudur.

5-Kasıtlı olarak meşelik alana çam ağacı dikmek, faunayı değiştirmeye çalışmak, ormanlarımıza ve vatanımıza istikbalde zarar verecektir.

6-Türkiye’deki ormanlar bize aittir ancak memleketimizdeki ve dünya ormanlarındaki tüm ağaçlar Allah ailesinin fertlerine aittir. Allah Ailesinin fertleri ise mükevvenatta yaratılan istisnasız tüm varlık görünümündeki nesnelerdir. Aslında hepsi birdir. Bir olandır. Bir olanındır.

‘’KÛLLÛN MAHFİ KEVNİ VEHMUN EV HAYALÛN EV ÛKÛSU FİL MERÂYÂ EV ZİLALİN’’

(MEALEN: BU ÂLEM, VEHİM VE HAYAL , GÖLGELER VE AKİSLERDİR…)

6-Orman ticari ağaçlar topluluğu değildir. Orman, birbirlerini seven ve yardımlaşan ağaçlar ve hayvanlar ailesidir. Taşlar, kayalar, madenler ve toprakta bu müstesna aileyi misafir eden ailenin asli fertleridir.

7-Orman belirli şartlar altında kendisine zarar vermeyecek şekilde kuşları, kurtları, börtüsüyle, böcekleri, çiçekleri hasılı tüm  hayvanatı, mahlukatı, nebatatı ile müştereken yaşamaktan   ve onları misafir etmekten hoşlanır. Esasında nebatat ve hayvanat bir bütün olarak ormanı meydana getirirler. Orman cansız ve parçalardan oluşmuş maddeler topluluğu değildir. Orman ayrı ayrı fertlerden oluşmuş gibi görünsede yaşayan tek bir vucuttur. Cemadı, cansız varlıkları, kayaları, taşları, madenleri, su kaynaklarını ve suları,  orman adı verdiğimiz ve vahdet içinde bulunan canlı varlıktan ayrı müteala etmekte kesinlikle doğru değildir. Solucan

8-Ormanı ve bu muazzam, muhteşem, orman ailesini bir bütün olarak idrak ile muhafaza ederek; ormanın ruhuna  zarar vermeyecek şekilde geliştirerek hayvancılık yapabilmemiz mümkündür.

9-Tıbbın temel kâidesi olan Lâtince, ‘’primum non nocere’’ deyimi ("Önce, zarar verme!") hakikatte hayatımızın ve hayatımız boyunca yapacağımız davranış ve çalışmaların temel prensibi olmak gerektir. Ahmet Cevdet Paşa tarafından hazırlanan ve yıllarca hukuk sistemimizde uygulanan ‘’Mecelle’nin’’ 30. Maddesi ‘’Def-i mefâsid, celb-i menâfiden evlâdır’’ der. Yani ‘’kötülüğü def etmek menfaat sağlamaktan önce gelir!’’ şeklindedir.

10-‘’Yol Haritamız’’ tabiri son yıllarda çokça kullanılmaktadır. ‘’Beyin fırtınası’’ tabiri de gene son yılların çokça kullanılan tabirlerdendir. Fırtına atmosferde oluşan bir çalkantıdır. Şiddetli rüzgârlar ve genellikle yağmur, sulu kar, kar ya da dolu biçiminde yağış getirir. Çoğu zaman fırtınaya şimşek ve gök gürültüsü eşlik eder. Umumiyetle, Kuzeye doğru ilerleyen sıcak ve nemli havanın güneye doğru inen soğuk ve kuru havayla karşılaşması fırtınalara yol açar. Fırtınalar sonucunda umumiyetle felaketler meydana gelir. Beyin ise tüm hayvanatta bulunan bir et parçasıdır. Hâkeza, zeka da farklılıklar arz etmekle beraber tüm beşerde ve hayvanatta mevcuttur.  Zeki kelimesinin mânâsı ise hâlis, temiz, hâli temiz olandır. Zekâ sahibi, çabuk anlayışlı, çabuk ve temiz anlayış sahibi demektir. Bütün bunlara ilaveten akıl, akıl sahibinin halet-i ruhiyesine muazzam farklılıklar arz eder. Akıl insanı saadete götürebileceği gibi felakete de götürür. ‘’İstikamet’’, kelimesinin mânâsı basit olarak yön demektir. Fakat hakikatte ise insan için istikamet, hatt-ı hareketi doğru olmak. Doğruluk, nâmuslu hareket. Her işte itidal üzere bulunmak. Adâletten, doğruluktan ayrılmayıp, diyânet ve akıl içinde yürümek,   Allah-ü Teâlâ’nın beğendiği, doğru, hak yolda bulunmak demektir.  Adaletin mânâsı ise bir şeyi hak ettiği yere koymaktır. Her şeyi yerli yerine koymak adalettir.

 

11-Bütün bu yazdıklarımızı toparlamaya çalışarak şunları söyleyebiliriz! Bir karar verirken istikamet üzere olmamız gerekmektedir. İstikameti olmayan beyinlerde kopan fırtınalar ve hele bir sürü beyni fırtınalı beşerin bir araya gelip hazırladıkları ‘’yol haritası’’ bizleri yeni felaketlere sürükleyecektir. Akîl insan (kef ile) yiyici insan demektir. Akıl insan (kaf ile) aklı başında, tedbirli,  düşüncesi sağlam,  huşyâr, akıllı kimsedir,  iyi ve kötüyü, faydalı ve zararlıyı birbirinden ayırabilen kimsedir.

Bizim için mühim olan akîl değil âkıl şahsiyetlerin istikamet üzere olmasıdır. İstikamet üzerine olunması kâfidir. İstikamet bizi hedefe vâsıl edecektir. Ayrı bir haritaya, fırtınalı beyinlere, kendisini beyin olarak gören kibirli, eçhel ve akil insanlara ihtiyacımız yoktur.  Bize fırtına değil sükûnet gereklidir. Sükûnet, Sakinlik, durgunluk, vakar, ciddiyettir. Sukûnet,  aslında dışarılarda değil, içeridedir. İnsan içine bakıp, ruhuna vuran seslere içinin kulağını vermeden sükûneti bulamaz. Sukûnetin akıbeti ise muvaffakiyettir.

 Hayat cemâdadda başlar,  Nebattata gelişir,  Hayvanatta tekamül eder ve İnsanda kemalât bulur

Yazar: Veteriner Hekim Yıldırım ORAN

Paylaş